Efendim; facebook ve twitter benzeri popüler sosyal medya araçlarına baktığınızda bunların aslında bir nevi 'suya yazı yazmak' olduğunu görürsünüz.
Örneklemek gerekirse facebook ve twitter daha sonra hatırlamayacağınız sıradan bir diziye benzer.Demek istediğim, insanlar sizin orada yazdıklarınızı ve o anki ruh halinizi pek de önemsemezler aslında.Onların sadece vakit geçirmek için takıldığı ve anlık duygularını deşarj etmeye çalıştıkları mecralardır buralar işin özü.Tüm yazdıklarınızın ya da paylaştıklarınızın, toplamında sadece size (buradaki siz ne kadar sizsiniz orası tartışılır tabi) kabataslak bir imaj kazandırmaktan başka amacı yoktur.
Örneklemeye aynı yol üzerinden gideceksek blog yazarlığı diziden ziyade bir 'author' yönetmenin çektiği sinema filmine benzer.Yani kişinin blog'u kendini tüm çıplaklığıyla yansıtmalıdır.İşte bunu düşündüğüm içindir ki ben blog yazmaktan hep korktum.Günlük dahi yazamayan,yazsa bile sonra hemen yırtan birisiyim zira .Mesele kendim olunca hafiften acımasız olabiliyorum üzerinize afiyet.Ama çook sonra anladım ki ben bu blog olayını da haddinden fazla ciddiye alıyormuşum.Bir de burada kendi yaşadıklarımı yazmaktansa, yazmak istediklerimi yazabileceğimi yeni yeni keşfettim.Ve bu beni rahatlattı...
Ben burada daha çok takıntılı olduğum konular hakkında yazacağım.Az bilinen şeylere karşı olan meyyalim konu seçmemde ana etken olacak.İpucu vermem gerekirse taptığım filmlerden,90 lara,sevdiğim kadınlardan,retro hayranlığıma kadar bir çok konu hakkında yazmayı düşünüyorum.
Bir de söz.Hiçbirisi bu yazı kadar sıkıcı olmayacak :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder